26 Şubat 2015 Perşembe

EV YAPIMI DİŞ MACUNU

Doğal diş macunu yapımı
 marketlerden alınan çoğu diş macunu florür, şeker, yapay tatlandırıcılar, yapay renk vericiler gibi birçok kimyasal ve zararlı madde içeriyor.
Özellikle de, diş çürüğünü engellediği gerekçesiyle çocuklar için üretilen diş macunlarında da yer alan ‘sodyum florür’ maddesi aslında son derece zehirli bir kimyasal ve doğada bulunan flor gibi doğal özelliklere sahip olmadığı için birden çok zararı bulunuyor. Kanserojen olan bu kimyasal maddenin çocuklarda zeka geriliğine yol açtığı, bağışıklık sistemini çökerttiği, enfeksiyonlara karşı direnci düşürdüğü, üreme sistemine zarar verdiği ve kalıcı dişlerin çıkmasını geciktirdiği bazı uzmanlar tarafından belirtiliyor.
Sizinle paylaşacağım basit formülle bundan sonra kendi diş macununuzu kendiniz yapabilir, ev yapımı ve %100 doğal içeriklerden oluşan bu macunu gönül rahatlığı ile hem kendiniz , hem de çocuğunuz için kullanabilirsiniz.
İhtiyacınız olan malzemeler şunlar:
  • 3 yemek kaşığı karbonat
  • 3 yemek kaşığı hindistancevizi yağı
  • 15-20 damla nane (peppermint) yağı
Tüm malzemeyi küçük bir kasenin içinde bir kaşık yardımıyla iyice karıştırın, homojen bir kıvam elde edince, elde ettiğiniz macunu kapaklı cam bir kavanoza aktarın.Doğal Diş Macunu

Doğal dişmacununuzun bazını oluşturan karbonat ağızdaki doğal pH dengesinin korunmasını ve dişlerin beyazlaştırılmasını sağlar. Hindistan cevizi yağı hem hoş bir tat, hem de kıvam verir. Nane yağı ise nefesin tazelenmesine, sinüslerin açılmasına yardımcı olurken aynı zamanda bakterileri öldürücü özelliğe sahiptir. Kullanacağınız uçucu yağ miktarını zevkinize göre ayarlayabilir, nane yağı yerine ya da onunla birlikte limon, karanfil, çay ağacı, zencefil gibi farklı uçucu yağları tercih edebilirsiniz. Son olarak, eğer biraz daha tatlı bir macun elde etmek istiyorsanız bu karşımın içine 2 çay kaşığı Bal ekleyebilirsiniz.
Yapımı son derece kolay olan doğal diş macunu işini ben çok sevdim, umarım siz de seversiniz!

15 Şubat 2015 Pazar

OMEGA-3

Omega-3 Desteği

Haftada birkaç kez balık ya da ketentohumu yemiyorsanız , omega-3 yağ asidi zincirlerinden yeterince tüketmiyorsunuz demektir.Bu yağ asitleri beyninizin optimum çalışmasını , kalp-damar sisteminiz  ve bağışıklık sisteminiz için çok önemlidir.
Omega-3 yağ asitlerinin  ,beynimizin yağ dokularında bulunan ve beyin fonksiyonlarını etkileyen bir türüne decosahexaenoic asid (DHA) adı verilir.Yapılan araştırmalar bu yağ asidine az miktarda sahip olan bebeklerin nörolojik fonksiyonlarının ve özellikle zeka düzeylerinin düşük olduğunu ortaya çıkarmıştır. Ayrıca depresyon, dikkat eksikliği sendromu ve şizofreni  gibi nörolojik durumların da dolaşım sistemindekiDHA düzeyiyle bağlantılı olduğu saptanmıştır.
Yapılan çalışmalar omega-3 yağlarının bağışıklık sistemine saldırıya geçme işareti veren hücre sinyallerinin (interleukin-I, tümör nekroz faktörü, prostoglandinler) üretimini kısıtladığını da göstermektedir. Kanser hücreleri enflamasyonlu bölgelerde gelişmektedir.Omega-3 enflamasyonu engelleyici olarak görev yağmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta omega-3 enflamasyonu engellerken, omega -6 enflamasyon oluşturucudur.Omega-3 ve omega-6 dengesini gözetmektir.Omega-3 , omega-6 oranının 1/1 olması tercih edilir.
Haftada birkaç kez omega-3 yağ asidi düzeyi  yüksek, örneğin koyu renk etli somon , ton ve uskumru gibi balıklardan yeterince DHA alabilirsiniz.Yeşil yapraklı sebzeleri bol ve çiğ  tüketmeniz de(özellikle semizotunu) önemlidir. İsterseniz balıkyağı kapsülleriyle  de takviye yapabilirsiniz.

14 Şubat 2015 Cumartesi

SAUERKRAUT - ALMANLARIN TARIFIYLE LAHANA YEMEGI...

                                                                        resim pismis hali.
Bir kiyilmis lahana

iki elma (kücük dogranmis,küp gibi)

Yagli et lazim (kusbasindan büyük parcalar halinde,biraz yagli olmasi sart) yarim kilo kadar

bir corba kasigi iri tane karabiber

1 iri kuru sogan (küp dogranmis)

iki defne yapragi


bir bardak elma suyu (ben ölcmeden daha fazla koydum,elma suyu fazla olursa tadi daha güzel olur)

Üzerini örtecek kadar Et -kemik yada tavuk suyu


Malzemelerin hepsi  bir tencerede karistirilip, kisik ateste pismesi icin birakiyoruz,ara sira  karistiriyoruz,iki saate yakin pissin ve ertesi günü dahada lezzetli oldugundan isterseniz ertesi günü yiyebilirsiniz.Isitsanizda yerken cabuk soguyan bir yemek,aslinda sogukta yeniyor,tamamen damak tadina bagli bir durum....

FERMENTE ETMEK (laktofermentasyon =fermentasyon) NEDİR ?

Birçok gıda koruma yöntemi, vitamin ve enzimleri yok ederken, laktofermentasyon (fermentasyon) yöntemi hem besin maddelerin hem de enzimlerin çoğalmasını sağlayarak çok sağlıklı bir gıda saklama yöntemidir.
Laktofermentasyon nedir?
"Enzimasyon" olarak adlandırılan fermentasyon, antik çağlardan beri uygulanan bir gıda muhafaza yöntemidir.
Doğal ve  basit bir gıda koruma yöntemi olmakla birlikte, Laktofermente edilmiş gıdaların besinsel özellikleri, sindirim sistemi üzerindeki faydaları ve özel tadı için takdir edilir.

Lakto fermentasyon, küflenmeye ve çürümeye neden olan sorumlu mikro-organizmaların (kötü bakteriler) yayılmasını sınırladığı gibi de, laktik asitlerin (probiyotik) çoğalmasını sağlayarak gıdaların ömürlerini uzatırlar. Anaerobik (havasız) ortamda, laktik asit bakterileri kötü bakterilerden çok daha hızlı çoğalırlar. Laktofermentasyon sayesinde gıdaların çürümesine neden olan kötü bakterilerin gelişimi ortamın asitli oluşundan ötürü  engellenmiş olur. Kavanozun içeriği 4 pH'ya kadar düşer. Bu aşamadan sonra, daha fazla laktik asit gelişemez. Stabil hale gelen gıdalar da daha uzun süre saklanabilir.
Lakto-fermentasyon ve laktoz ?
Laktik bakterilerin etkisi sayesinde gerçekleşen laktofermentasyon laktoz içermez. Dolayısıyla da, laktofermente edilmiş ürünler laktoza alerjisi olan kişiler tarafından çekinmeden tüketilebilir. Latince adlarıyla Acidophilus ve Bifidus olarak bilinen bu bakterilere laktobasil denir. Asit ortamda üreme özelliğine sahip olan laktobasiller, gıdalarda mevcut olan karbonhidratları (kompleks şeker ve nişasta) laktik asite dönüştürür ve de vücut tarafından daha iyi asimile olmasını sağlar. Laktik asit bakterileri insan ve hayvan organizmalarında olduğu gibi de bitki aleminde ve de toprağın içinde doğal olarak bulunur.

Yürütülen araştırmaların sayesinde, laktik asit bakterilerin organik sebzelerde ve organik topraklarda daha büyük koloniler halinde bulunduğunu söylemek mümkündür. Dolayısıyla, daha iyi laktofermente olan organik sebzeler tecih edin. Yeterli miktarda  besin maddesi, enzim ve laktik asit bakterilerin varlığı nedeniyle, daha doğal bir lakto fermentasyon elde edersiniz. Aksi takdirde, preparatlarınıza laktik asit bakterileri ilave edilebilir.

Sütün içerdiği laktoz, laktofermentasyon sırasında Laktik asit haline dönüştürüldüğünden dolayı (çökelek, kefir, yoğurt), laktoza toleransı zayıf veya alerjisi olan kişiler tarafından da tüketilebilir.
Laktofermente ürünler
Genelde canlı ve gevrek olan laktofermente gıdalar, isteğe bağlı olarak dilimlenmiş , rendelenmiş veya bütün olarak kavanozlanır.

TURŞU FERMENTASYONU NEDİR ?


Yararlı Bilgiler

Turşu ve Fermantasyon Nedir?
Belirli konsantrasyonlarda tuz içeren salamura içinde veya sebzelerin kendi özsuyu ile laktik asit bakterileri yardımıyla fermente edilen ve oluşan laktik asit ve tuzun koruyucu etkisi ile belirli bir süre muhafaza edilen gıdalar “turşu” olarak tanımlanmaktadır.
Fermantasyon (turşulaşma) en basit şekliyle, yüksek moleküllü maddelerin, özellikle
karbonhidratların mikroorganizmalar tarafından daha küçük moleküllü maddelere
parçalanması bir diğer tabirle turşulaşma olarak açıklanabilmektedir. Fermantasyon, glikozun hücre sitoplazmasında O2 kullanılmadan parçalanması ve enerji elde edilmesi esasına dayanmaktadır.İki çeşit fermantasyon vardır:
  • Laktik asit fermantasyonu: Glikozun laktik aside parçalanmasıdır.
  • Etil alkol fermantasyonu: Glikozun etil alkole parçalanmasıdır.
Fermantasyon, reaksiyona oksijen girip girmediğine göre, iki gruba ayrılır:
  • Anoksidatif fermantasyon :laktik asit fermantasyonu, etil alkol fermantasyonu, propiyonik asit fermantasyonu ve bütirik asit fermantasyonu.
  • Oksidatif fermantasyon;asetik asit fermantasyonu, sitrik asit fermantasyonu, oksalik asit fermantasyonu ve fumarik asit fermantasyonu.
Turşu, laktik asit fermantasyonunun bir ürünüdür. Laktik asit fermantasyonu, sebze ve
meyvelerin yüzeyindeki doğal mikro florada bulunan laktik asit bakterileri tarafından
gerçekleştirilir.
Sebze ve meyvelerin laktik asit fermantasyonu ile dayanıklı hâle getirilmesi çeşitli
avantajlara sahip bir uygulamadır. Öncelikle, sebze ve meyveler fermantasyon
tamamlandıktan sonra lezzet ve yapı bakımından hoşa giden bir özellik kazanmaktadır.
Oluşan laktik asit sayesinde ürünün bozulması önlenerek besin değerinde önemli kayıplar
olmadan uzun süre saklanabilmekte, içerdiği vitamin ve mineraller korunarak sindirilmesi
güç olan maddeler kolay sindirilebilir hâle gelmekte, ayrıca hastalık yapıcı
mikroorganizmaların gelişimi de engellenmektedir.

1) Turşulaşmış (mayalanmış) yiyecekler hazmı kolaylaştırır.
2) Turşulaşmış gıdalar bağırsaktaki bakteri dengesini düzenler.
3) Çiğ ve turşulaşmış yiyeceklerin enzimleri daha fazladır.
4) Gıdaları tuşulaştırmak (mayalamak) vitamin içeriğini arttırır.
5) Turşulaşmış gıdalar, yemeklerden aldığımız besinleri daha iyi özümsememizi sağlar.
6) Turşulaşmış yiyecekleri daha uzun süre saklayabiliriz.
7) Turşulaşmış yiyecekler, tazelerine kıyasla içerik ve çeşit olarak daha lezzetlidir.
8) Turşulaşmış gıdaların ıtırı (aroması) daha zengindir.


FERMENTE TURŞU

https://www.youtube.com/watch?v=h5cf9ARIANk

EVDE KEFİR YAPIMI

Kefir Nedir?
Kefir, sütün fermente edilmesiyle elde edilen, yoğun kıvamlı, ayrana benzeyen, hafif ekşimsi tadı olan sağlık için çok faydalı bir süt ürünüdür. Tarihi çok eskilere dayanan kefirin anavatanı Kuzey Kafkasya olmakla birlikte bugün dünyanın birçok ülkesinde tüketilmektedir. Her geçen gün faydalı yeni bir özelliği keşfedilen kefirin, ülkemizdeki kullanımı ise gittikçe yaygınlaşmaktadır.
Bağışıklık sistemini güçlendiren probiyotik bakteriler açısından hayli zengin olan kefir, özellikle bağırsak florası için çok faydalıdır. Zararlı toksinlerin kana karışmadan atılmasını sağladığı gibi içerdiği probiyotikler ile bağırsak duvarını korur. Sindirim sistemini temizleyen probiyotiklerin dışında içeriğindeki kalsiyum, magnezyum, fosfor ve çeşitli minerallerle iskelet ve kas sistemini güçlendirmeye yardımcı olur. Laktoz duyarlılığı olan kişiler kefiri rahatlıkla tüketebilir. Bunun nedeni ise kefir bakterilerinin, sütün içerisindeki laktozu salgıladıkları enzimlerle yok etmeleridir.
Kefir yaygın olarak inek sütünden yapıldığı gibi koyun, keçi ve diğer sütlerle de yapılabilir. Kefir mayası ile fermente edilen süt küçük topaklar haline gelir ve kefir mayası olarak tekrar kullanılabilir. Kefiri, maya olmaksızın ev ortamında fermente etmek ya da marketlerdeki şişelenmiş uzun ömürlü kefirlerden mayalamak mümkün değildir. Evde kefir yapmak için yaş ya da kuru kefir mayası gereklidir. Yaş kefir sütün içinde muhafaza edilir ve canlı organizmalara sahiptir. Kuru kefir mayaları ise ticari olarak üretilen ve yaş mayaya göre faydalı bakterileri daha az olan bir maya türüdür.
Evde kefir nasıl yapılır?
  • 1 litre süt için yaklaşık 20 gr yaş kefir mayası yeterlidir.
  • Büyükçe bir cam bir kavanozun içine taze ve çiğ  sütü koyun. Geleneksel tarifinde yaş sütle yapılan kefiri dilerseniz pişmiş taze sütle de yapabilirsiniz.
  • Yaş mayayı metalle temas ettirmeden tahta bir kaşık ya da süzgeç yardımıyla ayırın ve süte ekleyin.
  • Ağzını kapatarak oda sıcaklığında ve güneş almayan bir yerde mayalanmaya bırakın.
  • Kefir ortalama 24 saate mayalanır ve kıvamı yoğunlaşır.İstediğiniz yoğunluğa gelen kefiri metal olmayan bir süzgeç yardımıyla süzün:

  • Kefir mayasını, yararlı bakterilerini kaybetmemesi için başka bir kaptaki taze sütün içine bırakın ve buzdolabında saklayın.

BADEM VE HİNDİSTAN CEVİZİ UNUNDAN EKMEK

Hindistan cevizi ve yağı beyin sağlığı için adeta bir cevherdir. Beyin gücüyle çalışan tüm insanlara ve alzheimer hastalığı olanlara şiddetle öneriyorum, içerdiği özel yağlar hem beyin hem damar sağlığı için oldukça önemlidir. Hindistan cevizi yağını en önemli kılan bileşikler laurik asit olmasıdır ve çok kuvvetli antioksidan'dır. Dolayısıyla beyin sağlığı için çok önem taşıyan maddelerdir. 
Uzman Dr. Elif Güveğlu 

Malzemeler
  • 1.5 su bardağı badem unu
  • 2 yemek kaşığı hindistan cevizi unu
  • 1/4 su bardağı öğütülmüş keten tohumu
  • 1/4 tatlı kaşığı tuz
  • 1.5 tatlı kaşığı karbonat
  • 5 yumurta
  • 1/2 su bardağı hindistan cevizi yağı
  • 1 yemek kaşığı bal
  • 1 yemek kaşığı elma sirkesi
  1. Badem unu, hindistan cevizi unu ve keten tohumu, tuz ve karbonatı karıştırın.
  2. İçine yumurtaları, yağı, bal ve sirkeyi ekleyin.
  3. Karışımı 9x20cm’lik yağladığınız kek kalıbına dökün.
  4. 175 derecede 30 dakika pişirin.

MEYVE SEBZE SUYU

Yılın En Popüler Meyve Suyu Karışımları
Bir günde ne kadar sebze-meyve tüketebilirsiniz? 1 kilo- 3 kilo- 5 porsiyon?

mümkün mü?

Yiyerek hayır….

Ama suyunu içerek evet:))

İngilizcesi ‘Juicing’ olan bu olayın dilimizde tam karşılığı olmamakla beraber sebze suyu(özellikle yeşil sebze) olarak tanımlanıyor..

Yeşil sebze suyu (green juice) özellikle koyu yeşil sebzelerin çoğunluk oluşturduğu limon,zencefil gibi eklemelerle çok az meyve tatlandırması ile katı meyve sıkacağında elde edilir..

DİKKAT…JUICING KATI MEYVE-SEBZE SIKACAĞINDA OLUR, BLENDER ÜRÜNÜ DEĞİLDİR..

NEDEN ‘GREEN JUICE (YEŞİL SEBZE SUYU) ‘ İÇMELİYİM?

Taze sıkılmış yeşil sebze suları (green juice) İçildiği an itibariyle vücudunuza en hızlı şekilde fazlasıyla vitamin, mineral, enzim ve antioksidanlar ve bir çok bitkisel besleyenler kazandırır.Lifsiz aldığınız sebze suyu en hızlı şekilde vücutta hücre düzeyinde emilimle sisteme geçer.

Ve bu sayede yeşil sebzelerden KLOROFİL denilen çok önemli bir maddeyi vücuda alırız. KLOROFİL,

moleküler yapısıyla hemoglobine benzer ve tıpkı hemoglobin gibi hücre ve dokulara oksijen taşımasına yardımcı olarak kırmızı kan hücreleri oluşumunu tetikler
aynı zamanda zayıf kan hücrelerinin yenilenme sürecine girer
doğal detoks etki, antiseptik etki, kolesterol azaltıcı, antienflamatuar (vücud iltihaplarını giderici), kan şekeri düzenleyicisi ve bağışıklık sistemi destekleyicisidir
Tam anlamıyla vücudun hücresel beslenme, oksijenlenme ve yenilenmesinde mucize etkili yeşil sebzelerdir diyebiliriz.

Yeşil sebze suları (green juice) son derece alkalidir ve vücud sistemini alkalize eder.Yani asitlenmeyi önlerler. Günümüz dünyasında çevre ve beslenme faktörleriyle asitlik derecesi artan vücudumuzda meydana gelen hasarlar bilimsel çalışmalarla kanıtlanmıştır. Vücudu alkali yapan besinler ve sıvılar almak ve alkali beslenme şeklini devam ettirmek  hasar oluşumunu minimize edecektir.

GREEN JUICE (YEŞİL SEBZE SUYU) İÇERİKLERİ NELER?

Yapraklı yeşiller ( Ispanak, Karalahana, roka, maydanoz, nane ,marul ve turevleri gibi)
Yeşil sebzeler      ( Brokoli, salatalık, brüksel lahana, semizotu gibi)
Otlar , kök saplar ve diğerleri (kereviz sapı, pancar sapı, limon,zencefil gibi)
Meyveler     ( yeşil elma, armut, kivi , ananas gibi az şekerliler tercih edilmeli sadece az aroma verecek oranda            kullanılmalılardır.İdeal olanı %70 yeşiller -%30 meyve şeklindedir. Ancak diyet durumları ve yağ yakma hızlandırmak için %20 ile meyve oranını sınırlandırın)
NEDEN SEBZE SUYU ? BLENDER YA DA ÇİĞNEMEYE ÜSTÜNLÜĞÜ NEDİR?

Taze sebze suyu dakikalar içersinde sindirim sisteminden gecerek vücutta emilir. Lifler alınmadığı için katı sebzelere göre sindirim sisteminin çok az çalışması demektir. istenen etki de budur.Bu sayede sindirim için fazla enerji harcanmaz ve tamamen hücresel düzeyde beslenme ve yenilenme gercekleşir. Blender da sebzeleri parçalamak ya da çiğ yemek durumlarında ise lifler sindirime dahil olacağından bitkisel besleyenlerin vücuda geçişi hem gecikir hem de oranı azalır.

Bu sebeple sebze suyu yani JUICING olayında katı meyve sıkacağı kullanımı esastır.

       SEBZE SUYU İÇMEK İÇİN EN İYİ 10 SEBEP
1. Günlük gerekli sebze meyve alımının en kolay yoludur

2. Vücuda vitamin, mineral, enzim, antioksidan ve bitkisel besleyenleri alma ve emilimi için en hızlı yoldur

3. Vücud sisteminin temizliği ve detoksifikasyonuna (zararlı toksinlerden temizlenme) yardımcıdır

4. KİLO VERMEYE yardımcıdır

5. İstenmeyen vücut asitliğini giderir (Alkali yapar)

6. Zihinsel ve ruhsal durumu iyileştirir

7. Görünümü düzeltir

8. ENERJİ yükseltir!!

9. Saç, cilt, tırnak sağlığını destekler

10. Genel sağlık durumunu iyileştirir

12 Şubat 2015 Perşembe

BADEM UNUNDAN KREP TARİFİ

Kahvaltılık muhteşem krepler!
  • 1/4 su bardağı badem unu
  • 1 yemek kaşığı öğütülmüş keten tohumu
  • 1 yumurta
  • 1/2 yemek kaşığı tereyağ
  • tuz
  1. Bir kapta kuru malzemeleri karıştırın, yani badem tozunu, keten tohumunu 
  2. Tereyağı eritin. 
  3. Yumurtayı ve erimiş tereyağı çırpın ve kuru malzemelerle karıştırın.
  4. Yanmaz yapışmaz birtavada 1 'er kaşık tereyağ ile arkalı önlü pişirin..

BADEM UNLU KURABİYE

Malzemeler:
  • 2 adet yumurta beyazı (oda sıcaklığında)
  • 1/2 su bardağı bal
  • 200 gram ince çekilmiş badem (irmik görüntüsünde olacak şekilde ince çekilmiş)
  • 1 portakal kabuğu rendesi
  • 1/4 su bardağı file badem
Hazırlanışı:
  1. Kurabiyeleri pişireceğiniz tepsiye yağlı kağıt koyunuz.
  2. 1/4 su bardağı file bademi, hafif çukur bir yemek tabağına koyup kenarda bekletiniz.
  3. Fırının sıcaklığını 185 dereceye ayarlayıp ısıtınız.
  4. Bir karıştırma kabında yumurta aklarını çatalla 3 dakika kadar çırpınız.
  5. Ayrı bir karıştırma kabına  bal, ince çekilmiş badem, portakal kabuğu rendesi koyup, parmak uçlarınızla harmanlayarak karıştırnız.
  6. Yumurta aklarını ilave edip önce spatula ile karıştırınız. Sonra elinizle malzemeler birbiriyle bütünleşinceye kadar yoğurunuz. (Yumurta akını ilave ederken hepsini birden kullanmayıp birazını ayırınız. Yumurtanın büyüklüğüne göre tamamı fazla gelebilir. Gerektikçe geriye kalanını yavaş yavaş ilave ediniz.)
  7. Karıştırma kabındaki hazırlamış olduğunuz hamuru, mutfak tezgahına boşaltınız ve elinizle yuvarlayarak silindir şekli veriniz.
  8. Silindir şeklindeki kurabiye hamurunu 16-18 eşit parçaya bölünüz.
  9. Böldüğünüz her bir parçaya, elinizle hilal şekli veriniz. Kurabiyelerin kalınlığının ince olmamasına dikkat ediniz.
  10. Daha önceden hazırladığınız tabaktaki file bademe, şekil verilmiş kurabiye hamurlarını hafif bastırarak, kurabiyelere yapışmasını sağlayınız ve fırın tepsisine aralıklarla diziniz.
  11. Önceden ısıtılmış fırında 12-15 dakika kadar pişiriniz.
  12. Kurabiyeleri fırından çıkardıktan sonra, tepsiyi tel ızgara üzerine koyunuz. Kurabiyeler henüz sıcakken, bir spatula ile dikkatlice tek tek alıp, ayrı bir tel ızgara üzerine, soğuması için yerleştiriniz.
  13. Soğuyan kurabiyeleri bir tabağa aktarıp servis yapabilirsiniz.

Fermente Gıdalar ve Laktik Asit


Fermente gıdalar, çeşitli bakteri ve mantar türlerinin, fermentasyon adı veirlen tepkimeleri gerçekleştirmesi yardımıyla üretilen gıdalardır. Bu gıdalar genellikle geleneksel tabir edilen gıdaların üretiminde rol oynarlar. Geçmişten günümüze kadar gelmiş ev tipi gıda üretiminin büyük kısmını oluşturan geleneksel gıdalar, zaman içerisinde teknolojinin gelişimi ile birlikte, fabrikasyon üretimi de yapılarak tüketilebilir hale gelmiştir.

Gıdaların fermentasyon ile üretiminde küfler, mayalar ve laktik asit bakterileri başlıca rolü oynamaktadır. Bu bakterilere yararlı bakteriler de denilebilir. Fermentasyon, halk arasında mayalanma olarak da bilinir.

Fermentasyon veya mayalanma mikroorganizmaların şekerli maddelere (karbonhidratlara) tesiri ile meydana gelen biyokimyasal bir olaydır. Fermentasyon bakterileri, yaşamak için ihtiyaç duydukları besin ve enerjiyi, etraflarındaki bileşikleri parçalayıp, bu sırada açığa çıkan ısıdan temin ederler. Bu tür mikroorganizmalar dışarıdan oksijene ihtiyaç duymayıp havasız ortamlarda yaşadıklanndan anaerob olarak isimlendirilirler.

Fermentasyon sonucunda bir takım bileşikler meydana gelir. Faaliyet sonunda oluşan bileşik alkol ise, bu olaya alkol fermentasyonu; asit ise, asit fermentasyonu adı verilmektedir. Bunlardan başka bileşikler de (hidrokarbonlar, aldehitler, ketonlar, esterler, organik asitler vs.) meydana gelir ve bunlar, fermente ürünün aroması (tadı ve kokusu) üzerinde önemli etki yaparlar.

Fermentasyon sonucunda, fermente eden mikroorganizmanın özelliğine göre, farklı bileşikler oluşur ve fermentasyon  bu bileşiklere göre adlandırılır. Örneğin sütten yoğurt yapımında laktik asit fermentasyonu, üzümden sirke yapımında hem alkol hem de asit fermentasyonu, undan hamur yapımı sırasında ise, yine alkol fermentasyonu olur.

Fermente gıdaların diğer gıdalara kıyasla insan sağlığı açısından bir takım olumlu etkileri kanıtlanmıştır.

Fermente gıdaların yararları:
Çeşitli gıdalarda fermantasyon sonucu besin değerlerinde olumlu değişmeler meydana gelmekte ve özellikle esansiyel aminoasit miktarında artış olmaktadır. Bu tip gıdalar insan sağlığında dengeli beslenme açısından önem taşımaktadır. Buna ilaveten fermente süt ürünlerinin diğer bir olumlu etkisi ise laktoz intoleransı olan kişilerin süt ürünlerini tüketebilmesidir. Bu gıdalar koroner kalp hastalıklarının en büyük nedenlerinden biri olan kolesterol açısından olumlu bazı değişikliklere neden olurlar.
Fermentasyon Mikroorganizmaları:

Laktik Asit Bakterileri: 
Bu grupta yer alan bakterilerin genel tanımı; Gram pozitif, spor oluşturmayan, katalaz negatif, sitokroma sahip olmayan, aerobik olmayan ama aerotolerant, asidi tolere edebilen, kuvvetli fermentatif olup şeker fermentasyonu sırasında başlıca son ürün olarak laktik asit üreten kok veya çubuk şeklinde bakterilerdir. Laktik asit bakterileri genellikle besin içeriği bakımından zengin olan ortamlarda, örneğin süt, et ve sebzelerde bulunmaktadırlar.

Bu bakterilere örnek olarak, Lactobacillus, Leuconostoc, Pediococcus, Streptococcus ve Lactococcus cinsi bakteriler verilebilir. Bu bakterilerin ortak özelliği laktozdan laktik asit fermentasyonu sonucu, laktik asit oluşturmalarıdır.

Mayalar:
Mayalar, bakterilerden yapısal olarak daha büyüktürler ve hemen her yerde bulunurlar. Oksijenden eksik bir ortamda değilllerse, ortam oksijenini kullanarak, şekerlerden karbondioksit ve su meydana getirirler. Eğer ortam oksijenden fakirse, şekerleri tamamen karbondioksite ve alkole dönüştürürler.

Fermentasyon işleminin meydana gelmesi için; ortamın asitlik, sıcaklık ve nem bakımlarından uygun olması gereklidir.

Mayalar ile fermentasyonda genel olarak kullanılan mayalar, Saccharomyces türü mayalardır.

Mayalar, kendi aralarında gruplara ayrılır ve uygun ortam bulduklarında alkol meydana getirirler. Ancak her bir maya grubunun etkilediği gıdalar farklıdır. Mesela eliptik mayalar olarak bilinenler (Saccharomyces elipsoideus) meyve sularının mayalanmasında en uygun olanlardır. Nişastalı maddelerin mayalamasında ise, Saccharomyces cerevisiae grubu mayalar daha uygundur. Arpadan elde edilen biranın mayalanmasını Saccharomyces cerevisiae grubu mikroorganizmalar yapar. Çünkü arpa, bol miktarda nişasta ihtiva eder. Bira mayasında bu mikroorganizmalar vardır. Bira mayası olarak bilinen maya, aynı zamanda ekmek yapımında hamurun fermentasyonu için kullanılır. Mayalar, hamurdaki nişastaya etki ederek alkol ve karbondioksit meydana getirirler. Karbondioksit ise gaz olduğu için, hamurun kabarmasını sağlar. Meydana gelen alkol ekmek pişerken uçar.

Fermente gıdalara örnek vermek gerekirse:

Peynir:

Peynir fermente süt ürünlerinin çoğunda olduğu gibi laktik asit fermantasyonu sonucu oluşan bir üründür. Genel olarak iki ana aşamadan oluşan peynir üretiminin ilkk aşaması olan starter kültür inokulasyonundalaktik starter kültürler kullanılır.

Bu aşamada kullanılan starter kültürler tarafından laktik asit üretilir ve daha sonrada süt proteini kazein, rennin enzimi ile koagüle edilir. Peynir üretiminde genellikle streptococcus, lactococcus, leuconostoc ve Lactobacillus gibi laktik asit bakterilerinin değişik türleri kullanılmakla beraber, kullanılan starter kültürlerin pıhtıya uygulanan ısısal işleme göre değişiklik göstermektedir. Haşlanan pıhtılarda daha çok daha yüksek sıcaklıklara dayanıklı streptococcus termophilus yalnız başına starter kültür olarak kullanılırken, orta derecede ısısal işleme tabi tutulan peynirlerin üretiminde s, termophilus ve lactobacillus lactis bir arada kullanılmaktadır.


Yoğurt:

Sütten elde edilen fermente bir gıdadır. Yoğurt üretiminde laktik asit fermentasyonu söz konusu olmasına rağmen, yoğurt kültürüne bulaşan diğer süt asidi bakterileri heterofermentatif olarak sütü fermentasyona uğratır ve bunun sonunda süt şekerinden süt asidiyle beraber, etanol ve karbondioksit meydana gelir.

Yoğurt streptococcus termophilus ve lactobacillus bulgaricusun bire bir oranda karışık kültürüyle üretilen fermente bir süt ürünüdür. Yoğurt üretiminde söz konusu bu iki organizma birbirleri üzerinde destekleyici sinerjistik etkiye sahiptirler. Bu nedenle her iki organizma yalnız başlarına ürettikleri laktik asit ve aromaların daha fazlasını üretmektedirler.

Yoğurtta kullanılan starter kültürler tarafından üretilen en önemli aroma maddesi asetaldehittir.

Doğal yoğurt aromasının oluşumunu destekleyen diğer bir madde ise pek çok süt ürününde de starter kültürler tarafından üretilen diasetildir.


Tereyağı, yayıkaltı ve ekşi krema: 
Tereyağı spontan fermantasyon veya genellikle starter kültür kullanılarak kontrollü fermantasyonla olgunlaştırılmış ekşi kremadan üretilen bir süt ürünüdür. Bu şekilde ekşi kremadan üretilen tereyağlarına kültüre edilmiş tereyağı adı verilir. Olgunlaşmış veya tatlı kremadan üretilen tereyağı ise sweet cream butter olarak bilinir.

Son zamanlarda spesifik starter kültürlerin kullanımıyla kontrollü koşullar altında tereyağı üretimi yaygınlaşmıştır.

Tereyağı üretiminde sağımdan hemen sonra soğutulan sütün kreması ayrılır. Krema standardize ve pastörize edilir. Daha sonra soğutularak %4 oranında karışık kültür inoküle edilir.

Genellikle tereyağı üretiminde asit üreten lactocooccus lactis subsp. Lactis ve/veya lactococcus lactis subps. Cremoris kültürleri, tat ve krema üreten türler olarak da leuconostoc mesentteroiedes subsp. Cremoris ve/ veya leuconostoc dextranicum ve lactococus lactis subsp. Diacetilactis kullanılmaktadır.


Kefir ve Kımız:
İnek, koyun ve keçi sütünden yapılan kefir, fermente bir süt içeceğidir. Bunun elde edilmesi sırasında hem asit (laktik asit) fermentasyonu, hem de alkol fermentasyonu birlikte olur.

İlk üretilen kefirler geleneksel olarak genellikle kısrak sütünden üretilmekle beraber günümüzde inek sütünden de üretim yapılmaktadır.

Kefiri diğer fermente süt ürünlerinden ayıran en önemli özellik bu üründe laktik asit ve alkol fermantasyonunun bir arada yürümesidir. Kefir fermantasyonunda bir yandan laktik asit bakterileri laktik asit üretirken, diğer taraftan mayalar %0.5-1 oranında alkol ve bunun yanında karbondioksit üretmekte, üretilen bu karbondioksit de fermantasyonun ağzı kapalı bir kapta yürütülmesi durumunda ürünün köpürmesine neden olmaktadır. Bu nedenle kefir alkollü ve köpürme özelliğine sahip bir süt içkisi olarak da değerlendirilir.

Kımız, kısrak sütünden yapılan fermente bir süt içeceğidir. Ülkemizde üretimi küçük çapta ve daha ziyade evlerde yapılmaktadır. Daha çok Doğu Türkistan ‘da ve Kafkas Türkleri arasında üretilip içildiği bilinmektedir. Kımızda alkol üreten maya Saccharomyces lactis’dir.




FERMENTE TURŞU

Fermente Yiyeceklerden Gelen Sağlık
Midemizdeki bakteriler sağlığımızda sandığımızdan daha fazla etkili. İçimizdeki bu mikro ekosistemle ilgili bir şeyler öğrenmeye başladığımda fermente yiyecekleri hayatımıza daha ne kadar sokabiliriz diye düşünmeye başladım.

İnsan vücudunu mikropların gelişip yayılması için yaratılan karmaşık bir sandal olarak görebiliriz. Beslenme uzmanları özellikle film yıldızlarının ciltlerine değil midelerine bakarak onlar için güzellik formülleri hazırlıyorlar. İster güzellik için ister vücudunuzun dengesini sağlamak için, yiyecekleri fermente etmek yapabileceğinizin en iyisi diyebilirim.

Marketlerdeki ürünlerin çoğunda antibakteriyel özellikler görüyoruz, bu yüzden bakterilerden korkar olduk. Oysaki çamurla oynarsanız ya da bir köpek yüzünüzü falan yalarsa ya da fermente edilmiş yiyecekler tüketirsek bakteri çeşitliliğimiz artar ve  daha sağlıklı oluruz.

Büyüklerimiz yiyecekleri uzun süre korumak, besinleri daha iyi sindirmek ve sağlıklı bir yaşam sürmek için bakterileri nasıl kullanacaklarını biliyorlardı. Ama biz şimdi bakterilerin kökünü kazımaya çalışıyoruz. Sevdiğimiz ve güvenle tükettiğimiz tek yiyecek yoğurt kaldı neredeyse. Ekşi mayadan yapılan ekmek ya da lahana turşusu gibi fermente edilmiş yiyecekleri tüketmenizi öneririm.

Bugünkü tarifimde lahana turşusu yapıyoruz. Ekşi ve baharatlı bir lezzet olacak. Yemeğinizin yanında salata olarak tüketebilirsiniz. Sağlıklı bakterilere vücudunuzu emanet edin!


Peki turşunuzun hazır olduğunu nasıl anlayacaksınız? Birkaç gün sonra kavanozun ağzında küçük baloncukların oluştuğunu göreceksiniz. Bu, turşunuzun yaşıyor olduğuna işaret. Hastalık yapan mikropları kovacak bu harika yiyeceği sofranızdan eksik etmeyin.

İçindekiler:
1/2 mor lahana
1/2 beyaz lahana
1 büyük havuç
1 küçük kırmızı soğan
1 yeşil elma ya da armut
Birkaç dal taze soğan
1 dal zencefil
1 kırmızı biber
2 çorba kaşığı tuz
Dilerseniz bir şişe kaynak suyu
Yapımı:
Sebzeleri uzun ince şekilde doğrayın.
Zencefili parçalayıp sebzelere ekleyin.
Tüm malzemeyi tuz ekleyerek büyük bir kavanoza alın
Tadına bakın. Tuzlu ama yenilebilir bir tadı olması gerekiyor.
Tuz sebzelerdeki suyu çıkaracak, böylece turşu suyu oluşacak.
Sebzeleri ellerinizle suyunu salana kadar sıkın.
Çıkan su, sebzeleri tamamen kaplamıyorsa biraz su ekleyin, çeşme suyu değil, şişe suyunu tercih edin.
Malzemelerin su yüzeyine çıkmasını engellemek için içi dolu daha küçük bir kavanozu ya da kaseyi sebzelerin üzerine koyun.
Biraz daha sularının çıkmasını bekleyip genişçe bir kavanoza alın.
En üstüne birkaç lahana yaprağı ekleyerek malzemeyi suyun içinde tutmaya özen gösterin.
4 gün içinde turşunuz hazır olacak.
Tadı biraz ekşi olmalı, bazıları tadının iyice oturması için bir hafta kadar bekletiyor.
Turşunun en üstünde beyaz bir tabaka görebilirsiniz, bu çok doğal. Turşunuzun kokusu da görüntüsü gibi tazeyse, güvenle yiyebilirsiniz. Turşunuzu dolapta muhafaza edip, her gün yarım kase kadar yerseniz, bünyenizin güçlenmesini ve daha sağlıklı bir hayat sürmenizi kolaylaştıracaktır. Siz ne turşusu yapıyorsunuz? Fermente edilmiş yiyeceklere karşı tutumunuz nasıl?

6 Şubat 2015 Cuma

EVDE PROBİYOTİK YAPIMI






 

B12 VE PROBİYOTİK DEPOSU.....
Sauerkraut ekşi lahana yapımı ! “Ölüm bağırsakta başlar” Hayat da…
Farklı kültürlerin, sağlıklı bağırsakların önemini modern zamanlardan çok önce keşfetmiş olduklarını biliyoruz. Eskiden insanlar, hem gıda koruyucusu hem de bağırsak desteği olarak yoğurt ve lahana turşusu gibi fermente gıdalar kullanırlarmış.
Fermente gıdalar hemen her geleneksel kültürde görülüyor. Romalılar zamanında da yenen bir yiyecek sauerkraut. Hindistan’da hâlâ âdettendir akşam yemeğinden önce bir bardak ayran içerler. Yemekten sonra da küçük bir bardak kefir içerler. Bu gelenekler ekşimiş sütü bedene probiyotik teslimat sistemi olarak kullanma ilkesine dayanıyor. Bulgarlar örneğin uzun ömürlü olmalarıyla tanınan bir halk ve yüksek miktarda fermente süt ile kefir tükettikleri biliniyor.
Asya kültürlerinde, salamura lahana, şalgam, patlıcan, salatalık, soğan, kabak ve havuç turşusu bolca tüketilir.
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ ?
1. Bağışıklık sisteminizin yüzde sekseni mide bağırsak sahasında bulunur.
2. İçimizde 500 farklı bakteri türü yaşar.
3. İçimizde yaklaşık bir trilyon bütün vücudumuzdaki hücre sayısının on katından daha fazla, bakteri vardır.
4. Bu bakterilerin ağırlığı yaklaşık bir, bir buçuk kilogram gelir.
5. Bunlardan bazıları “iyi” bakterilerdir. Bazılarınınsa bir faydası yoktur. İdeal dengesi şöyle olmalıdır: % 85 “iyi” % 15 “diğerleri”
6. Bu “iyi” bakteri ve “diğerleri” oranı sağlık durumunuzu belirleyen en kritik etkenlerden biridir.
Sauerkraut,ekşi lahana kalori yönünden son derece düşük ama lif, mineraller, laktik asit ve vitamin A, B, C, E ve K yönünden zengin bu besin sağlık için son derece yararlı.
Aslında adına söylenen deyim onu çok güzel anlatıyor..“midenin ve bağırsakların süpürgesi“..
İçindeki laktik asit, özellikle bağırsaklarda hücre solunumunu aktive ederek,
bağırsaklarda gaz oluşumunu yavaşlatır ve bağırsakları uyararak kalsiyum emilimini arttırır, bağırsakları, hazım sonrası artıklarını temizler. Bunların ötesinde kan dolaşımını düzenleyici, kalp krizi riskini azaltıcı, hafiza yenileyici, kansere karşı koruyucu, yaraların iyileşmesine yardımcı oluşu, içindeki yüksek C vitamini sayesinde bağısıklık sistemini kuvvetlendirici özellikleri bulunuyor.
Yapımı:

BAGIRSAK VE BEDEN İLİŞKİSİ BEYİN VE HASTALIKLARIN SEBEBLERİ

BAGIRSAK VE BEDEN İLİŞKİSİ  BEYİN VE HASTALIKLARIN SEBEBLERİ
Aldıgınız antibiyotikler,toksinler,fast food beslenme,şampuanlar,market ürünleri içecekler barsak floranıza zarar veriyor ve iyi mantarları yok edderek
,kötü mantarların ,üstelik kandida barsak mantarı barsaklarınızı ag gibi sarıyor , hasarlı ve geçirgen bağırsak florası nedeniyle, iyi sindirilemeyen besinler; bağırsak duvarından kana geçer. Bu durum bağışıklık sisteminin aşırı derecede çalışmasına ve kana geçen sindirimi tamamlanmayan besinlere karşı da antikor üretmesine sebep olur.
Bağışıklık sisteminin aşırı derecede çalışması sonucu üretilen bu antikorlar; kendi vücut dokularına saldırmaya başlar ve yok etmeye çalışır. Bu durum bağışık­lık sistemini zayıflatır ve Otoimmün Sistem Hastalıklarına neden olur.
Aşırı Çalışan bağışıklık sistemi sonucu üretilen antikorların, Merkezi Sinir Sistemine yönlenmesiyle; her sinir hücresini ve her sinir lifini koruyan bir yalıtım maddesi gibi kaplayan miyelin tabakasına saldırması sonucu Multiple Skleroz (MS) hastalığı ortaya çıkar. Bu inflamatuar reaksiyon, sadece miyeline değil aynı zamanda oligodendrosit yani miyelini üreten hücreleri de hasara uğratmaktadır. Miyelin tabakasının yok edilmesi sonucunda sinir aksonları çıplak kalmaktadır. Çıplak, yani demiyelinizasyona uğramış aksonlar elektrik impulslarını çok yavaş iletmekte ya da hiç iletememektedir. Bu nedenle beynin görme, konuşma, yürüme gibi fonksiyonlar üzerindeki kontrol kabiliyeti bozulur. Barsakların tedavi edilmesi ile ince bağırsaklardaki geçirgenlik ve bakteri dengesizliği iyileşeceği için; onarım mekanizmaları harekete geçer. Daha önce hasar görmüş miyelinin onarımıyla impuls aktarımının tekrar sağlıklı gerçekleşmesine ve geçici olarak yitirilen fonksiyonların büyük bir bölümünün tekrar geri alınması sağlanmış olur.

Aşırı üretilen antikorlar tiroid hücrelerine gidip yapışarak onları 'aynı bir mikropmuş' gibi tahrip eder. Bunun sonucu olarak iltihabi bir durum (“tiroidit”) ortaya çıkar. Bu iltihap ve harabiyet sonucunda hormon üreten tiroid hücreleri çalışamaz hale gelir, kandaki tiroid hormon (tiroksin) düzeyi düşer, TSH düzeyi artar. Hastada hipotiroidizm (tiroid hormon yetmezliği: örneğin Haşimato hastalığı) veya daha seyrek olarak hipertiroidizm (zehirli guatr: örneğin Basedow Graves hastalığı) oluşabilir. Antikorları çok yüksek olanlarda tiroid kanseri görülme oranı daha yüksektir.
Bağışıklık sisteminin aşırı aktivasyonu aynı zamanda, vücuttaki deri, damar, kalp, akciğer ve kaslar gibi birçok eklem dışı dokuyu da etkiler. Vücudun kendi dokularına karşı antikor üretmesi ile birlikte bağışıklık sisteminin zayıf düşmesi sonucunda Kronik Yorgunluk Sendromu, bir çeşit iskelet-kas sorunu olan Fibromyalji, saçlı ve tüylü bölgelerin beyazlaş­masına neden olan Vitiligo ve Vaskulit, Ürtiker, Diyabet, Raynaud gibi hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Vücut tarafından gereksiz yere üretilen antikorlar bağırsağa karşı harekete geçmeye başlarsa Ülseratif Kolit, Crohn Hastalığı, ortaya çıkar. Antikorlar akciğerleri etkilemeye başlarsa, durum Astımla sonuçlanır. Bağışıklık sisteminin eklemlere saldırması; Romatoid Artrit (RA) adı verilen, enflamatuvar bir otoimmün bozukluk olarak tanımlanan hastalığa neden olur. Engelleyici ve ağrılı bir iltihabi durumdur, ağrı ve eklem aşınması sebebiyle önemli oranda hareket kaybına yol açabilir. Eklemlerin iç yüzünü döşeyen dokunun iltihabı ile başlar ve kıkırdak, kemik, tendon ve bağlarda harabiyet yapabilir barsaklarınızın tedavi edilmesi ile hastalığa kaynaklık eden ve bağışıklık sisteminin aşırı derecede aktive olmasına sebep olan bağırsak flora anormalliğini ve bağırsak duvarı hasarını ortadan kaldıracağı için, onarım mekanizmaları harekete geçerek eklem dokuları iyileşmeye başlayacaktır.
Sonuç olarak; anksiyeteden, şizofreniye; epilepsiden otizme; gaz ve şişkinlikten kolon kanserine; mide hazımsızlığından mide kanserine; egzemadan MS (Multipl Skleroz) hastalığına, alzheimere ve parkinsona uzanan hastalık tablosuna kaynaklık eden temeldeki tek problem: Bağırsak florasının patojenik,bağırsak duvarının hasarlı ve geçirgen olmasıdır. Bağırsak florasının dengeye getirilmesi, bağırsak duvarının iyileştirilerek geçirgenliğinin normalleşmesiyle tüm bu hastalıklara önlem almak mümkündür.

5 Şubat 2015 Perşembe

BADEM YADA FINDIK UNUNDAN KEK

3 yumurta
yarım çay fincanı bal 
1 çay fincanı badem yada fındık unu
1-2 yemek kaşığı tereyağ (yumuşak)
tüm malzemeleri çırparak küçük kek kalıplarına paylaştırın.150 dereceli sıcak fırında pişirin..
bu malzemeye opsiyonel (isteğe bağlı)olarak ceviz ,bal kabağı rendesi yada haşlanıp ezilmiş kurufasulyede ekleyebilirsiniz.

19 Ocak 2015 Pazartesi

Bağırsak Bakterileri Düşünceleri ve Davranışları Etkileyebiliyor mu?

İnsan bağırsağında, doğumu takip eden günlerde kalın bağırsaklarda kolonileşen ve kendi
hücrelerimizden çok daha fazla olan değişik bakteri türleri mevcuttur.
Kalın bağırsaktaki bu mikroflora, organ içinde organ oluşturur ve pek çok bedensel fonskiyonu etkiler. Besinlerin alımı ve sindirimine yardımcı olurlar, enfeksiyona karşı inflamatuvar tepkiyi ayarlarlar ve bağırsakları diğer zararlı mikro organizmalardan korurlar
Hamilton McMaster Üniversitesi’nde yapılan yeni bir araştırmada Ontorio, bağırsak bakterilerinin aynı zamanda davranış ve örneğin beyin gelişimi sırasında gen aktivitesini etkileyerek hafıza gibi bilişsel süreci de etkileyebileceğini ifade etti.
Jane Foster ve çalışma arkadaşları, bağırsak bakterisi taşımayan fareler ile taşıyan farelerin performanslarını, endişe benzeri davranışları test etmede kullanılan “yükseltilmiş artı labirent” de karşılaştırdı. Bu labirent iki açık, iki tane de kapalı kolu, açık ve yerden yükseltilmiş bir tavanı olan +(artı) şeklinde bir aparattan oluşmaktadır. Normalde fareler kendilerine saldırabilecek hayvanlar tarafından görülme riskini en  aza indirmek için açık alanlardan kaçınırlar ve “yükseltilmiş artı labirenti” ne konulduklarında kapalı kolların olduğu bölümde daha fazla zaman harcarlar.
Araştırmacılar bağırsak bakterisi olan fareleri bu aparata koyduklarında aynen bu durumla karşılaştılar. Hayvanlar kapalı kısımlarda çok daha fazla zaman geçirdiler ve çok az olarak açık kısımlarda riske atıldılar.
Diğer taraftan bağırsak bakterisi taşımayan fareler çok farklı davranış sergilediler:
açık kolların olduğu yerde çok daha fazla zaman harcadılar ve test boyunca
buraları keşfetmeye devam ettiler ve kapalı alanlara kıyasla, açık alanda
belirgin ölçüde daha fazla zaman geçirdiler.
Araştırmacılar daha sonra farelerin beyinlerini incelediler. Davranışlardaki bu farklılıkların yanısıra, bakterisiz farelerdeki pek çok genin ekpresyon seviyelerinde de değişiklikler buldular. (Gen ekspresyonu: DNA dizisi olan genlerin, fonksiyonel protein yapılarına dönüşmesi süreci için kullanılan bir terimdir. Bu durum genlerin açık (aktif) olup olmadıkları olarak da tanımlanabilir.) Hipokampüste dentat kıvrımda, beyin kaynaklı nörotrofik faktör( BDNF) ayarı belirgin derecede yükseltilmişken, 5HT1A seratonin reseptörü alt tipi aşağı doğru regüle edildi. Ayrıca amigdalada da, NMDA reseptörünün NR2B altbirimini kodlayan gen aşağı doğru regüle edildi.
3 gen de daha önceden heyecan ve endişe benzeri davranışlarla ilişkilendirilmişti. BDNF, iyi bir beyin gelişimi için çok önemli büyüme faktörüdür. Yeni bir araştırma göstermiştir ki, BDNF’nin bağlı olduğu TrkB reseptörünüçıkarmak, farelerdeki yeni doğmuş nöronların hipokampal devreye entegre oluş biçimlerini değiştirmekte ve endişe benzeri davranışları artırmaktadır.
Beynin her tarafında çok fazla mevcut olan serotonin reseptörlerinin ruh haliyle ilgili olduğu çok iyi bilinmektedir. 5HT1A alt tipini aktive eden bileşikler aynı zamanda endişe benzeri davranışları da üretmektedir.
NMDA reseptörü NR2B alt biriminin amigdalada aşağı doğru regüle edilmesi tespiti çok ilginçtir. NMDA reseptörlerinin çok fazla alt birimleri vardır ama sadece NR2B alt birimleri, amigdalanın gelişim ve fonksiyonunda kritik öneme sahiptir.
Amigdala, korku ve diğer duygularda, öğrenme ve hafızada çok önemli bir rol sahibidir.
Bu reseptörleri engelleyen ilaçların, korkulu anıların formasyonunu engellediği
ve de sıçanlarda alkolün kesilmesiyle ilişkili endişeyi azalttığı gözlenmiştir.
Beyin ve bağırsaklar arasında bahsedilen bu etkileşim yeni bir görüş değildir. Mesela, hassas bağırsak sendromu (IBS), psikiyatrik hastalıkla bağlantılıdır ve aynı zamanda bağırsaklardaki bakteri popülasyonundaki değişiklikleri de içermektedir. Ama bu çalışma, bağırsaklarda bakterinin  olmamasının, davranışlarda değişikliğe yol açtığını gösteren ilk çalışmadır. Doğumu takip eden günlerde, ki beyin gelişiminin çok hassas olduğu dönemdir, bakteriler bağırsakları istila eder ve bazı genlerin ekspresyonunda değişikliklere yol açarak davranışları etkiler.
Bağırsak bakterilerinin bu değişikliğe nasıl yol açtığı tam olarak bilinmiyor. Ama bunu sindirim, nefes alma, kalp atışı gibi periferal sinir sisteminin otonom kolu aracılığıyla yapıyor olabilirler. “Beyin-bağırsak ekseni” ndeki bu etkileşimi daha iyi anlamak, “Hassas Bağırsak Sendromu” gibi mide-bağırsak  hastalıklarıyla bazen aynı anda görülen psikiyatrik semptomların ele alınmasında yeni yaklaşımlar sunabilir ve bağırsak bakterilerinin yetişkin beyin fonksiyonlarını etkilediğinin kanıtı olabilir.

17 Ocak 2015 Cumartesi

BEYİN BAĞIRSAK 2

New York’taki Columbia Üniversitesinde görevli nörobilimci, anatomi ve hücre biyolojisi uzmanı, 1998 yılında yayımlandığında çığır açan “The Second Brain” adlı kitabın yazarı Prof. Michael Gershon’a göre “karnımızda ikinci bir beyin bulunuyor“.
Bağırsaklar 100 milyon adet sinir hücresiyle çevrili. Bu kadar çok sayıda sinir hücresine omuriliğinde bile rastlanmıyor. Kulağa hakaret gibi gelse de, birçok nörobilimciye göre “ikinci beyin” asıl beynin bir kopyası. Hücre tipleri, etken maddeler ve reseptörleri aynı.
Karın bölgesinde bu kadar çok sinir hücresinin bulunması bilimcileri de burayı araştırmaya yöneltti. Son dönemde, nörogastroenteroloji gibi zor bir isme sahip olan disipline ilgi hayli arttı.
Enterik sinir sistemi üzerine çalışmalar yapan dünyadaki bilim adamları, “insan bedeninin karanlık bölgelerine yaptıkları keşif gezilerinden” söz ediyor. “Uzun zaman bağırsaklara basit refleksleri olan bir organ gözüyle baktık” diyen Londra Üniversitesinden Emeritüs Prof. David Wingate, “kimsenin aklına sinir liflerini saymak gelmedi” diyor. Gastrointestinoloji uzmanı Wingate, bu alanın öncülerden ve nörogastroenteroloji kavramının yaratıcılarından.
Los Angeles’taki California Üniversitesinden, fizyoloji profesörü ve nörogastroenteroloji uzmanı Emeran Mayer ise “Bundan birkaç yıl önce psikolojik durum ile karındaki ikinci beyin arasındaki ilişkiden bahsetseydim, meslektaşlarım benimle alay ederdi” derken, Flinders Üniversitesinde görevli Avustralyalı araştırmacı Marcello Costa, başta kendisinin de inanmadığını anlatıyor.
Herkesin hemf ikir olduğu konu ise şu: Beyin haricinde en çok sinir hücresinin bulunduğu bağırsaklar, aslında kendi başına bile fazlasıyla karmaşık bir iş olan sindirim işleminden çok daha fazlasını yapıyor. ikinci beyin, hem vücut hem de ruhun hayatta kalmasını sağlıyor; kendisi psikolojimiz üzerinde belirleyici olan serotonin, dopamin, opiatlar gibi psiko-aktiv maddelerin kaynağı. Hatta valium gibi etkili ilaçların teskin edici özelliklerini kazandıran benzodiazepin gibi kimyasallar bile burada üretiliyor. Kısacası karın, beyni pek çok şekilde besliyor.
Yazı: Hania Luczak

16 Ocak 2015 Cuma

BEYİN - BAĞIRSAK İLİŞKİSİ

 Sağlıklı bağırsak florası. sindirim,emilim işlemlerinde aktif rol oynar.bağırsak florası proteinleri sindirir,karbonhidradları fermente eder,yağları ve lifleri parçalr.bağırsaktaki bakteri faaliyetlerin yan ürünleri ; mineral ,vitamin,su,gaz ve pek çok diğer besini  bağırsak duvarından kan dolaşımına taşımakta önemli rol oynar.hal böyleyken dengeli bağırsak florası olmadığı takdirde ,yiyeceklerin normal sindirimi ve emilimi imkansızdır.
Otizmli çocukların genellikle bağırsak sorunları ile mücadele ettiğini görürüz.bunlar ishal-gaz ve kabızlık olarak ortaya çıkmaktadır.bağırsakta bu sorunu olmayan çocuklardada mide sorunları vardır.bunlarda reflü, hazımsızlık ve kusma gibi sorunlardır.çoğunlukla ya tek tip beslenirler yada kanbonhidrat ve şeker ağırlıklı yiyeceklere düşkündürler.
bu beslenme stilleriyle otizmli bireylerin anormal bağırsak floraları,bilinmeyen sayıda nörotoksinler üretir.bu toksinler hasarlı bağırsak duvarından kana geçerek beyine ulaşırlar.bu toksinler herhangi sağlıklı bir kişiyi bile akıl hastası yapabilir.
Bağırsak florası hasarına bağlı olarak birçok mineral,vitamin aminoasit eksiklikleri görülür.ve bu eksiklikler sonucu iyi  beslenemeyen kanda anemi görülür.daha sonrasında bağışıklık sistemi çöker.
bir çok otizmli bireyde yediği besine karşı alerji yada davranış bozuklukları görürüz.
iyi durumda olan otizmli bireylere baktığımızda fazla bağırsak sorunu olmadığı rastlantı değildir.
özetlersek bağırsağı onaran  besinleri alarak tüm bu eksikliklerin tamamlanmasını sağlarız.ve sağlıklı kanla beyinimizde işlevsel çalışır.
Bundan sonraki yayınım bağırsağı onaran besinler hakkında olacak.

11 Ocak 2015 Pazar

FERMENTE SEBZE SUYU TARİFİ

FERMENTE SEBZE SUYU (7 litrelik kavanoz için) Şalgam suyunun peyniraltı suyu ile yapılıışı diyebiliriz. 
 ½ kg havuç,
 ½ kg. Kırmızı pancar
1 baş sarımsak
2 yemek kaşığı doğal tuz
1-5 su bardağı peyniraltı suyu
1-2 kapsül probiyotik

Malzemeleri yıkayıp, kabuklarını soyup,  yukarıdaki resimdeki gibi küçük küçük doğrayarak kavanozun dibine yerleştirin. Sarımsakları da ikiye üçe bölerek ilave edin. 1-2 yemek kaşığı tuz atınız.

probiyotik kapsülleri ve peyniraltı suyunu (süzülmüş ev yapımı yoğurt yada kefir suyu)ilave ediniz.yukarıdaki resimde gördüğünüz gibi Kavanozu üstte 3-4 parmak boşluk kalacak şekilde suyla doldurunuz.  Karanlık bir yerde oda ısısında 5-7 gün bekletiniz.
Üstünde beyaz bir tabaka olmuşsa dikkatle alınız ve süzerek cam şişelere koyup, buz dolabına alınız. Yemeklerin yanına küçük bir bardak kadar soğuk içecek olarak değerlendirebilirsiniz. 
not: bu içecek harika bir probiyotik olarak bağırsak için idealdir..